İÇ SES
Uyandı. Etrafına baktı. Her şey darmadağınıktı. Yatağının yanındaki masada laptop, laptopun yanında dünden önceki günden ve belki de daha eskiden kalan alkollü alkolsüz bir yığın içecek kutusu, birkaç fast food kartviziti, bir tutam ot, yerde yemek kırıntıları, odanın köşesinde en son ne zaman kullandığını bile hatırlayamadığı bir elektrik süpürgesi. Bir de üstünde Gölge yazan bir kimlik kartı. Zaten bunlar odayı doldurmaya yetiyordu. Yiyecek bir şeyler bakındı ama bulamadı. Küfretti. Gölge ismi ne kadar da uyuyor benliğime diye düşündükten sonra yatağının ucuna astığı pantolonunu giymeye yeltendi. Sonra vazgeçti.
Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Belki geceden kalma olduğu
için bugünün pazar olduğunu unutmuştu ya da belki iş günlerinin getirdiği bir
alışkanlıktı ya da belki yazar betimlemeden bir an sıkılıp onun ATP harcamasına
neden olmuştu. Lanet olası yazar.
Herkes onun delirdiğini düşünüyordu. Ama o 20’li yaşlarının
başlarında fark etmişti. Nasıl fark ettiğini bilmiyordu. Tahminen yazar onun bu
insanı çıldırtacak bilgiye sahip olmasına izin verip ilginç bir hikaye
oluşturmaya çalışıyordu. Ama bunun ne kadar sinir bozucu olduğunu bilmiyordu.
Her gün iç bunaltıcı bir stres, her şeyinin izlendiği izlenimi ,ki bu pek de
yanlış bir izlenim değildi, hayatının sadece bir kaç parmak tarafından
yönetildiğinin (ve hatta belki de oluşturulduğunun) bilincinde olmak, her
gününü boktanlaştırıyordu. Belki her şeyi bilse ruhsuz ve hissizce devam
edebilirdi ama yazar onunla bazı şeyleri paylaşmıyordu. Mesela duygularını ya
da düşüncelerini biliyor muydu? Ya da olayları belirlese bile kendi iradesi var
mıydı? Bunu bilmemek onu çıldırtıyordu. Peki ya...
-Susadım, diye araya girdi Gölge.
-Beni bölme, diye çıkıştı yazar.
-Ama susadım.
-Biliyorum.
Aklında bu düşüncelerle kalktı üzerinde sadece iç
çamaşırıyla mutfağa gitti. Suyu içti. Salona geri döndü. Dönerken gözü aynaya
takıldı. Çok güzeldi. Bunu zaten biliyordu. Ama güzelliğine bakınca egosu
tatmin olmuştu. 90-60-90 denilecek vücut ölçülerine sahipti. Tam bir latin
güzeliydi.
-Neden beni bir cinsel objeye dönüştürdün buraya kadar gayet
iyi gidiyordun, dedi Gölge.
-Senin kendini iyi hissetmen için. Zaten durumun oldukça
zor.
-Bırak bu nazik erkek ayaklarını. Ben o kadar çok erkekle
birlikte oldum ki...
-Evet hepsinde ben ordaydım.
-...yapmaya çalıştığın şeyin ne olduğunu anlıyorum.
Özgüvensizliğin yüzünden yazdıklarına güvenemiyorsun ve içten içe nefret
ettiğin popüler kültürün en büyük kozu olan sığ cinsellikten nemalanmaya
çalışıyorsun. Ama bence yazdıkların gayet güzeldi.
-Evet çünkü ben senin öyle düşünmeni istiyorum. Sen benim
bilinçaltımdaki kayıp parçamsın.
-Peki bilinçaltının bir kadın olarak belirmesini neye
bağlayacaksın?
-Her erkeğin eksik parçası bir kadındır ve her kadınınki de
bir erkek ,özel durumlar hariç, aslında sen benim yaşayamadıklarımsın, söylemek
isteyip de fırsat bulamadıklarımsın, söylemeye korktuklarımsın, sen benim
karşılıklı iki çay koyup içemediğim için aynı bardağa tekrar doldurup içerek
kendimi avuttuğum çayımsın.
-Peki madem bilinçaltında sevdiğin bir kişiyim hayatımı
neden bu kadar boktan resmediyorsun?
-Bilmiyorum sensizliğe bu kadar dayanmamın tek sebebi senin
de acı çektiğini düşünmektir belki de.
-Bu hayatımda duyduğum en saçma şey, dedi Gölge. Ya da yazar
öyle hissetmesini sağlamıştı. Bilmiyordu.
-Ne kadar seni sevsem de kendimi de bir o kadar seviyorum.
Ve belki de egomu yerden ancak böyle kaldırabiliyorumdur. Kendi sefil hayatımın
senin sefil hayatından bir nebze olsun daha iyi olduğunu düşünmek. İnsanların
gördüğü yediği duyduğu her şeyi daha hissedip yaşayamadan diğer insanlarla
paylaşması da bu nedenle sanırım. İşte ben bir şeyler başardım diyebilmek.
Hayatının sefil olduğu gerçeğinden bir an olsun uzaklaşabilmek. İster bir
yatakta uyan istersen barın birinde ister yalnız ol istersen de senin için
anlam ifade etmeyen birileriyle. İstersen 1000$ değerindeki yemek resmini paylaş
istersen sadece üst gelir grubun gidebileceği bir yerde check-in yap. Kim
olursan ol nerede olursan ol değişmeyecek. O kişiyle değilsen eğer sabah
uyandığında o mutsuzluk midene oturacak,
seni oturduğun yere mıhlayacak, hayatının ne kadar değersiz olduğunu
hatırlatacak o beş para etmez bedenine, ne kadar kamufle edilirse edilsin bazı
nesnelerle. Gerçek değişmeyecek çünkü kararmış ruhları boyayabilen bir ruj,
kamufle edecek bir allık ya da ona şekil verebilecek bir tür jöle yok.
-Sanırım hikayen bir tür iç konuşmaya dönüştü. Ya da en
başından beni özgür bırakmak istiyordun. Belki de benden kurtulmak. Bunun
olmayacağını biliyorsun değil mi?
-Hayır, sadece seni daha derine gömmek için çıkarttım
olduğun yerden.
-Beni silmenin tek yolunun yerimi başkasıyla değiştirmek
olduğunu biliyorsun değil mi?
-Evet, ama o kadar kolay değil. Bunu yapmayı birçok kez
denedim. Ama sana olan sevgim bir tür takıntıya dönüştü sanırım. Senden her
uzaklaşmaya çalıştığımda kendimi sana daha yakın buldum. Aslında gerçekte
olmayan şeyleri sanki bir imaymış gibi algıladım. İşin kötüsü ne biliyor musun?
Bunun farkında olacak kadar zekiyim. İşte içimdeki bu çelişki beni her gün daha
fazla tüketiyor. Daha fazla yoruyor. Öldürmüyor ama güçlendirmiyor da. Bir
şeyler yapmak seni unutmamı sağlıyor bir nebze. Ama uyumadan önce ışığı
kapattığımda öyle bir yalnızlık çöküyor ki içime nefes bile alamıyorum. Sonra
aklıma sen geliyorsun yine. Seni yalnızlıkla bağdaştırmamsa gerçekten
trajikomik. Biliyorum başka birisini bulacağımı. Birilerini bulmak çok kolay.
Ama istemiyorum. Hep bir eksiklik görüyorum. Bazen çirkin diyorum. Bazen aptal.
Hiçbir şey bulamayınca kafamız uyuşmadı diyorum kendi kendime. Ama diğer yanım
biliyor ki onların tek eksik yanı sen olmaması.
-Peki ya...
Kapı çalar. Oda servisi gelmiştir.
-Oda servisi mi? Beni dinlememek için yapabileceğin en iyi
şey bu mu?
Gölge kapıya doğru yönelir. Oda servisine bir şey
istemediğini söyler.
-Sadece bir şey isteyeceğim senden, dedi Gölge. Ki yazar ne
isteyeceğini zaten biliyordu. Ama yine de sormasına izin verdi.
-Söyle.
-Sadece bu günlük beni sen yönlendirme sadece bugünlük
bağımsız bir iradem olsun.
-Bu mümkün değil. Benim tarafımdan yaratılmış bir şeyin
benden bağımsız hareket etmesi mümkün değil. Çünkü sen sadece seni var ettiğim
sürece var olabilirsin. Benden bağımsız olduğun anda yok olmuş olacaksın.
Bensiz bir sen düşünülemez. Acıyı zevki tutkuyu sana bahşeden kişi benim. Benim
olmadığım herhangi bir durumda senin varlığın hiçlikten öteye gidemez. Yani
varlığını bana borçlusun da diyebiliriz. Bence bana teşekkür etmelisin.
-Peki ya sana bunu istemediğimi söyleseydim. Ben senin
kapına var olmak için dayanmadım. Sen beni var ettin. Şu ana kadar istediğim
şeylerden sadece işine gelenleri yaptın ve şimdi de bir teşekkür bekliyorsun. Şu
anda kendimi öldürsem ne yapardın merak ediyorum.
-Ben istemediğim sürece ölmen ya da en azından yok olman
mümkün değil. Seni başka bir yerde hayata döndürebilirim ve eğer istersem
benden izinsiz böyle bir şey yaptığın için senin acı çekmeni sağlayabilirim.
Öyle ki aklından hiç çıkmayacak bir deneyim olurdu bu. Ya da kafama göre seni
ödüllendirebilirim de. Hiç tatmadığın zevklerle dolu yeni bir yere
yollayabilirim seni. Ama bunu yapman için önce bunu hak etmen gerekiyor. Bunu
şu anki bilgilerinle anlaman imkansız. Çünkü ben senin mantık evreninden
bağımsız yaşıyorum. Ve beni anlama yetisini sana vermedim. Kendi kendimi bile
anlayamıyorken bu biraz saçma olurdu zaten.
-Peki, neden beni sınıyorsun?
-Sana mantıklı ya da mantıksız gelecek bir sürü neden
sunabilirim ve seni buna inanmaya zorlayabilirim ama doğruyu söylemek gerekirse
çok sıkıldım. Aslında mükemmel bir yer yaratmak istedim. Çünkü benim var
olduğum yerin pek kusursuz olduğu söylenemez. Gerçi senin memnuniyetsizliğine
bakılırsa bunu da elime yüzüme bulaştırdım.
-Madem beni bu kadar çok seviyorsun sadece mutlu olmamı
sağla. Belki de ihtiyacın olan tek şey budur. Ve bu arada beni görmezden
gelmeye kalkışma sonuçta ben senin bilinçaltının bir yansımasıyım, aslında
benim istediklerim zaten senin istediklerin.
-Zaten bu konuşmanın amacı baştan beri buydu. Ama fırsat
bulmuşken seninle son kez konuşmak istedim. Birazdan her şeyi unutacaksın.
İraden yine bana bağlı olacak ama sen bunu bilmeyeceksin. Aslında hep istediğin
şeyi sana vermiş olacağım sanırım.
-Ayrılık vakti geldi o zaman.
Daha fazla şey
söylemek istedi Gölge ama yazar buna izin vermedi.
-Benliğimin bir parçasının benden kopması çok saçma olurdu.
Bu bir ayrılık değil bu daha çok bir küsme olacak. Hep yanından geçip selam
vermeyeceğim eski bir tanıdık. Ama sen artık hak ettiğin yerde olacaksın.
Bu
ego saçmalığının bitmesi lazım. Gerçekte ne olacağını bilmiyorum ama hayallerimde
mutlu olmanı sağlayacağım en azından.
Uyandı. Etrafına baktı. Her şey çok düzgün görünüyordu.
Kocası gitmişti (Ki o kesinlikle yazar değildi). Masanın üstünde bir kahvaltı
masası hazırlanmıştı ucunda da bir not.
Seni seviyorum.
Uyandırmaya kıyamadım.
Kocası onu her seferinde mutlu edecek bir şey buluyordu.
Pantolonunu giydi. Kahvaltısını yaptı. Elektrik süpürgesini çalıştırdı. Hayat
ona güzeldi.